Makaleler
Dövizperver Toplumda Vergileme Usulleri
Volkan Mekengeç
Dövizperver Toplumda Vergileme Usulleri
Bir zamanlar oldukça takip edilen bir mafya dizisinde, ülkeyi yöneten konseyin finans işlerinden sorumlu direktörü; “Bu millet dolara doymaz” demişti. Yüzyıllardan beridir süren kronik döviz yetmezliği hastalığımız kimilerine göre Amerikan Merkez Bankasının politikaları, kimine göre ise dahili tatminsizliklerimiz yüzünden gene gün yüzüne çıktı. Geride bıraktığımız bir buçuk yılda Amerikan Doları, Türk Lirası aleyhinde yüzde otuz oranında kendisini “yeniden değerledi”. ( Bu noktada Dolar mı Türk Lirası karşısında değer kazandı yoksa, Türk Lirası’mı dolar karşısında değer kaybetti demek, yaşanan atmosferde bir nevi kimlik beyanı sayıldığından “lehte-aleyhte yeniden değerleme” şeklinde bir kavram geliştirip kendimi güvenli bir limana atmayı becerebildim sanıyorum.)
Yazımda, herkesin cevabını merak ettiği “Dolar ne olur?” sorusunu yanıtlayamayacağım ama yükselen döviz kurlarının, bilanço usulünde defter tutan mükellefler nezdinde yarattığı vergisel sonuçları değerlendirmeye çalışmak, asıl gayem olacaktır.
Değerleme
Vergi Usul Kanunu’na göre değerleme, vergi matrahlarının hesaplanmasıyla ilgili iktisadi kıymetlerin takdir ve tesbitidir. Para ile ölçülebilen bütün kıymetler, evrendeki her şey gibi görelilik kuramından etkilenirler. Her kıymetin ihtiva ettiği değer kişiye, duruma ve zamana göre değişebilmekte, bu durum tarh edilecek vergiyi etkilemektedir. Bir standart getirmek için Kanun koyucu, vergilemenin usullerini ortaya koyarken sekiz adet değerleme usulü belirlemiştir. Hepsini bu yazıda saymak yersiz olur, lazım olanları ilerleyen kısımlarda izah edeceğim.
Yabancı Paralar
Vergi Usul Kanunu’nun 280. maddesine göre yabancı paralar borsa rayici ile değerlenir. Borsa rayicinin takarrüründe (kararında) muvazaa olduğu anlaşılırsa bu rayiç yerine alış bedeli esas alınır. Yabancı paranın borsada rayici yoksa, değerlemeye uygulanacak kur Maliye Bakanlığınca tespit olunur. Ülkemizde resmi bir döviz borsası olmadığından, Maliye Bakanlığı yayınlamış olduğu 217 seri numaralı Gelir Vergisi Genel Tebliği’nde geçici vergi dönemlerinde yapılacak değerleme işlemlerinde T.C. Merkez Bankasının döviz alış kurlarının esas alınacağını ilan etmiştir. Yıl sonlarında ise Maliye Bakanlığı her sene yayınladığı tebliğler ile kendi kurlarını mükelleflere duyurur. Kurumlar vergisi matrahının tesbitinde yabancı paralara uygulanacak kur (normal hesap döneminde faaliyet gösteren mükellefler için) Maliye Bakanlığı’nın yılın son günü için ilan edeceği kurlardır.
Dövizli Çek, Senet ve Reeskont İşlemi
Döviz cinsinden çek ve senetler, değerlemeye tabi tutulurken yabancı para gibi işlem görürler. Aynı zamanda Vergi Usul Kanunu'nun 281 ve 285. maddelerinde yer alan alacak ve borçların değerleme esasları da dikkate alınmalıdır zira kambiyo senetleri borç-alacağın kağıda dökülerek kıymetlendirilmesidir. Zorunlu olmamakla birlikte Vergi Usul Kanunu’nda belirtilen şartları sağlamak kaydıyla mükellefler senetli alacak ve borçlarını (çekler dahil) reeskonta tabi tutabilmektedirler.
Türk Lirası cinsinden çek ve senetlere uygulanacak reeskont hadlerinde bir şüphe olmamakla birlikte, mükellefler döviz cinsinden kambiyo senetlerine reeskont uygulamak istedikleri takdirde alacakları faiz oranı hususunda tereddütte düşmekteler. Aslında sır Vergi Usul Kanunu’nun 280. maddesinde gizlidir. Kanun yabancı para ile olan çek ve senetlerinin değerleme gününe irca edilmesi sırasında üzerinde faiz oranı belirtilmemişse LİBOR oranının dikkate alınmasını hükmetmiştir.
Stoklar
Türkiye ekonomisi varlığını ithal girdilere borçlu olduğundan, kur yükselmelerinden etkilenir. Tüketim bacağında yükselen kurlar, fiyatlara hemen yansımakla birlikte maliyetlerde durum pek öyle değildir. Firmalar piyasada bir durgunluk yaşanmadığı takdirde kur artışları sebebiyle önce kar ederler, sonraları kar normal seviyesine düşer ve zamanla geriler. İşin iktisadi boyutu bir yana hukuki nedeni Vergi Usul Kanunu’nun 274. maddesinde izah edilmiştir. Kanunda satın alınan veya imal edilen emtianın maliyet bedeli ile değerleneceği hükme bağlanmıştır. Aynı Kanun’un 262. maddesinde ise maliyet bedeli “İktisadi bir kıymetin iktisap edilmesi veyahut değerinin artırılması münasebetiyle yapılan ödemelerle bunlara müteferri bilumum giderlerin toplamını ifade eder.” hükmüne yer verilmiştir. Vergi Usul Kanunu 238 Sıra Numaralı Genel Tebliği uyarınca; emtianın satın alınıp işletme stoklarına girdiği tarihe kadar oluşan kur farklarının maliyete intikal ettirilmesi ise zorunludur, dönem sonunda ayrıca değerlenmez.
İthal edilen stoklarda dikkate alınması gereken kur, ithalatın türüne göre değişiklik arz etmektedir. Farz-ı misal; peşin ithalatlarda kur ödeme tarihindeki kur iken, mal mukabili veya vesaik mukabili ithalatlarda malın millileştiği tarihteki kurun değerlemeye esas kur olarak alınması gerekmektedir.
Yabancı Para Avanslar
Kadim zamanlardan beri vergi üzerine kafa yoran erkânın pek sevdiği bir tartışma konusudur; avansların değerlenip değerlenmeyeceği. Tartışmalarda vergi kanunları ile karşısındakini ikna edemeyen üstatların; Borçlar Kanunu’nu adeta bir raket gibi kullandıkları rivayet edilir. Tarafların görüşlerini aşağıdaki gibi özetlemek mümkündür:
Birinci görüş; verilen-alınan avanslar tarafların birbirlerine karşı olan edimlerinin aslı değildir. Avans mal veya hizmet borcu-alacağı gibi değerlendirilmelidir, taraflardan birinin sözleşmeden caymasını zorlaştırmakla birlikte, sözleşmenin feshedilmesi neticesinde geri verilmekle yükümlü olan meblağı ifade eder. Zira avansı alan taraf, ilgili tutarı; borcunu yerine getirmek üzere karşı taraftan gene borç olarak almıştır. Bu sebeple avanslar; sıradan borç sayılmazlar ve değerlenmezler.
İkinci görüş; avansın alınması veya verilmesi sonucu oluşan dövizli bakiyenin, herhangi bir dövizli borç veya alacaktan farkı yoktur. Yabancı paralar gibi değerlemeye tabidirler.
Maliye idaresi, son yıllarda vermiş olduğu özelgelerle konuya idari açıdan noktayı koydu. Son olarak 24.07.2014 tarih ve 64597866-105[280-2014]-122 sayılı özelgede avansların niteliğine göre borç veya alacak olduğunu ifade ederek Vergi Usul Kanunu hükümlerine göre değerlemeye tabi tutulmaları gerektiği yönünde görüşünü bildirdi.
Yatırımlar ve Sabit Kıymetler
Yurtdışından sabit kıymet ithal edilmesi esnasında veya döviz cinsinden alınan sabit kıymetlere ait borcun değerlemesi dolayısıyla oluşan kur farklarından, sabit kıymetlerin iktisap edildiği dönem sonuna kadar olanların, kıymetin maliyetine intikal ettirilerek amortisman konusu yapılması Vergi Usul Kanunu’nun 163 ve 334 Sıra Numaralı Genel Tebliğleri uyarınca zorunlu bulunmaktadır.
Buna göre; yatırımların finansmanında kullanılan kredilere ilişkin faiz giderleri ile yurt dışından döviz kredisi ile sabit kıymet ithal edilmesi nedeniyle ortaya çıkan kur farklarının, ilk yıla ilişkin kısmının maliyete intikal ettirilmesi, aktifleştirildikten sonraki döneme ilişkin olanların ise seçimlik hak olarak doğrudan gider yazılması veya maliyete intikal ettirilmek suretiyle amortismana tabi tutulmaları gerekmektedir. Lehe oluşan kur farklarının da aktifleştirme işleminin gerçekleştiği dönemin sonuna kadar oluşan kısmının maliyetle ilişkilendirilmesi, aktifleştirildikten sonraki döneme ilişkin olanların ise kambiyo geliri olarak değerlendirilmesi veya maliyetten düşülmek suretiyle amortismana tabi tutulması gerekmektedir.
Ayrıca, daha sonraki dönemlerde, seçimlik olarak hangi hak kullanılmışsa o yönteme göre işlem yapılmasına devam edilmelidir.
Özetle, döviz cinsinden borçlanma yoluyla finanse edilen yatırımlarda ilk yıla ilişkin faiz ve kur farkı giderlerinin yatırımın maliyeti ile ilişkilendirilmesi ve amortisman yolu ile itfa edilmesi gerekmektedir.
Ağır sanayi hamlesi yapmayı düşünen mükellefler, bu konuları da düşünsün.
Kur Farkı Faturaları ve KDV
Türkiye mukimi tam mükellef kurumların birbirleri ile döviz cinsinden yapmış oldukları teslimlerde oluşan kur farklarının KDV’ye tabi olduğu ve karşılıklı faturalaşma yolu ile oluşan kur farklarını kayıtlara alınması hususunda mevzuatımız şüpheye yer bırakmayacak kadar açıktır. Fakat taraflardan birisinin yabancı şirket olması halinde tereddütlerin oluştuğu bilinmektedir. Konuya bir açıklama getirmek gerekirse;
KDV Kanunu’nun 1. maddesinde; Türkiye’de gerçekleşen ticarî, sınaî, ziraî faaliyet ve serbest meslek faaliyeti çerçevesinde yapılan teslim ve hizmetler ile her türlü mal ve hizmet ithalatının KDV’ye tabi olduğu belirtilmiş olup; Kanunun 24. maddesinde ise matraha dahil olan unsurlar sayılmıştır. Aşağıda yazılı unsurlar matraha dahildir:
-Teslim alanın gösterdiği yere kadar satıcı tarafından yapılan taşıma, yükleme ve boşaltma giderleri,
-Ambalaj giderleri, sigorta, komisyon ve benzeri gider karşılıkları ile vergi, resim, harç, pay, fon karşılığı gibi unsurlar,
-Vade farkı, fiyat farkı, faiz, prim gibi çeşitli gelirler ile servis ve benzer adlar altında sağlanan her türlü menfaat, hizmet ve değerler.
Gelir İdaresi Başkanlığı tarafından yayınlanan 1 seri numaralı Katma Değer Vergisi Genel Uygulama Tebliği’nin “Matraha Dahil Olan Unsurlar” bölümünde kur farklarının durumu aşağıdaki şekilde izah edilmiştir:
“Bedelin döviz cinsinden veya dövize endekslenerek ifade edildiği işlemlerde, bedelin kısmen veya tamamen vergiyi doğuran olayın vuku bulduğu tarihten sonra ödenmesi halinde, satıcı lehine ortaya çıkan kur farkı esas itibarıyla vade farkı mahiyetinde olduğundan, matrahın bir unsuru olarak vergilendirilmesi gerekmektedir. Buna göre, teslim veya hizmetin yapıldığı tarih ile bedelin tahsil edildiği tarih arasında ortaya çıkan lehte kur farkı için satıcı tarafından fatura düzenlenmek ve faturada gösterilen kur farkına, teslim veya hizmetin yapıldığı tarihte bu işlemler için geçerli olan oran uygulanmak suretiyle KDV hesaplanır. Bedelin tahsil edildiği tarihte alıcı lehine kur farkı oluşması halinde, kur farkı tutarı üzerinden alıcı tarafından satıcıya bir fatura düzenlenerek, teslim ve hizmetin yapıldığı tarihteki oran üzerinden KDV hesaplanması gerekmektedir. Yılsonlarında ve geçici vergi dönemlerinde, Vergi Usul Kanunu uyarınca yapılan değerlemeler sonucu oluşan kur farkları üzerinden KDV hesaplanmaz.”
KDV Kanunu’nda matraha dahil olan unsurlarda sayılmamasına rağmen, tebliğ gibi ikincil bir düzenlemede açıklaması yapılan kur farklarına KDV hesaplama yükümlülüğü çok eskilerden beri bir tartışma konusu olarak sürüp gitmekteydi. Esasen yurt dışında yerleşik kişi ve kuruluşlarca bir gelir niteliği taşımayan kur farkları için teamül, yurt içinde yerleşik tam mükellef kişi ve kuruluşların karşılıklı fatura düzenlemeleri yoluyla lehte ve aleyhte oluşan kur farklarını KDV açısından tarhiyata konu etmek yönündeydi. Nitekim tebliğ açıklaması da esasen yurt içi işlemlere uygulanabilecek niteliktedir.
Yakın zamanda söz konusu tebliğlerin (Genel uygulama tebliğinden önce de 105 Seri No’lu KDV Tebliği) yayımlanmasını müteakiben, yurt dışından temin edilen hizmetlere ilişkin faturanın yasal kayıtlara alındığı tarih ile fiilen ödemenin yapıldığı tarih arasında ortaya çıkan kur farkları üzerinden katma değer vergisi hesaplamayan bir mükellef için re’sen tarhiyat yapıldığı görülmüştür. İlgili tarhiyat hukuka aykırı görüldüğü için dava konusu olmuştur.
Mükellef tarafından Tebliğin ilgili kısmının iptali ve yürütmesinin durdurulması talebiyle dava açılmıştır.
İlgili Vergi Mahkemesi’nde açılan davada; KDV Kanunu’nun 24/c maddesinde kur farklarının katma değer vergisine tabi olacağı yolunda bir hüküm bulunmadığı, yasada yer almayan bir hükme dayalı olarak vergi istenemeyeceği, idarenin muktezalarında da kur farklarının katma değer vergisine tabi olmadığının belirtildiği, kur farklarının ekonomik nedenlerden kaynaklandığı, kur farkının mal bedeli ile bir ilgisinin bulunmadığı, bu yönüyle vade farkından bağımsız ayrı bir durum olduğu, ayrıca döviz kuru artışlarının dikkate alınırken kur düşüşlerinin dikkate alınmamasının bir çelişki olduğu, diğer taraftan mükerrer vergileme yapıldığı, çünkü, nakden-hesaben-tahakkuk aşamasının birinde tevkifat yapılmışsa artık diğer aşamada tekrar kesinti yapılamayacağı, olayda da tahakkuk aşamasında zaten vergilendirildiği, bunlara ilaveten kur farkının alacaklı firma açısından gelir niteliğinde olmadığı, fiilen ödeme sırasında tekrar vergileme yapılmasının hukuka aykırı olduğu ileri sürülerek, yapılan resen tarhiyatın ve kesilen cezaların iptali istemiştir.
Yürütmeyi durdurma talebi kabul edilmemiştir. Ayrıca, geçtiğimiz haftalarda açıklanan Vergi Mahkemesinin kararı da yapılan tarhiyatın onanması yönünde olmuştur. Temyiz süreci devam etmekle birlikte bu karar sonrasında teamül değişmektedir.
Karşılaşılan durum yeni bir durum olup, süregelen uygulamayı değiştirmektedir, vergi inceleme elemanlarının bu karar sonrasında yurt dışı ödemelerden kaynaklı kur farkları üzerinden KDV hesaplanması yönünde eleştirilerde bulunması riski artmıştır.
Sonuç
İthalata dayalı ekonomide; yükselen kurlar girdi fiyatlarını da yükseltir, artan maliyet tüketicinin “girdisi” olan mal ve hizmet fiyatlarını yukarı çeker. Buna enflasyon diyoruz. Yüksek kur, teknolojide dışa bağımlı ekonominin yatırım maliyetini arttırır. Maliyetin geri dönüş süresi uzadıkça, müteşebbisler yatırım yapmaktan vazgeçerler. Herkes kısa vadeli düşünür. Sonra o ekonomide, hayatını 100 metrekare beton bir zemine on yıllarca ipotek edecek vatandaş bulunamaz.
Volkan Mekengeç
Helva, Veraset ve İntikal Vergisi
Volkan Mekengeç
Helva, Veraset ve İntikal Vergisi
Vergi kanunlarının ticari hayatın önünde engel olmaması arzulanır. Gerek kanunların yenilenmesi gerekse Gelir İdaresinin sürekli tebliğ yayınlaması zamanı yakalama çabasının sonuçlarıdır.
Vergi kanunlarının ticari hayatın önünde engel olmaması arzulanır. Gerek kanunların yenilenmesi gerekse Gelir İdaresinin sürekli tebliğ yayınlaması zamanı yakalama çabasının sonuçlarıdır.
Servet üzerinden alınan vergiler, gündelik ticari hayata etkileri pek az olduğundan bu güncellemelere nadiren maruz kalırlar. Veraset ve intikal vergisi özelinde, Kanun’a ilişkin son on yılda sadece birer adet tebliğin yayınlanması duruma örnek gösterilebilir.
Belki de Kanun’un konusunun biraz da ölümle ilgili olması ve ölüm uygulamasında son birkaç milyon yıldır herhangi bir güncelleme yapılmamasından kaynaklıdır bu.
Sıradan insanın çoğunlukla yakınlarını kaybettiğinde karşılaştığı, müteveffanın; yasal varislerine son şakası olan veraset ve intikal vergisini, varisler gibi helva malzemesi, mezarcı bahşişi ve diğer genel cenaze masraflarından biri olarak görmek yerine bir bütün olarak ele alıp, nelerin cereyan etmesi neticesinde bizi kendisine mükellef ettiğine bakmakta yarar gördüm.
Verginin konusu
Türkiye Cumhuriyeti tabiiyetinde bulunan şahıslara ait mallar ile Türkiye'de bulunan malların veraset tarikiyle veya herhangi bir suretle olursa olsun ivazsız bir tarzda bir şahıstan diğer şahsa intikali veraset ve intikal vergisine tabidir. “İvaz”ın kelime anlamı “karşılık”. Buna göre “ivazsız” da, bir malın mülkiyetinin veya bir menkul değerin, bir kişiden bir başka kişiye, karşılığında herhangi bir bedel alınmadan veya öngörülmeden geçirilmesi oluyor.
Kanun, Türk vatandaşlarının yabancı ülkelerde aynı yollardan sahip olacakları malların da vergiye tabi olduğunu, yabancı şahısların ise Türk vatandaşlarının yurtdışındaki mallarını ivazsız biçimde iktisap etmeleri halinde kapsam dışı olduklarını ifade etmektedir.
Bakıldığında, eşimize dostumuza verdiğimiz hediyelerden, âcizlere yapmış olduğumuz yardım ve bağışlardan, talihin verdiği, kör salihin aldığı paradan bile vergi doğmaktadır.
Bu sebeple günlük hayatta yaşanması muhtemel vergiyi doğuran olayları ve istisnaları örneklem bazında ele aldım.
Miras
Ne ölüm hazindir ne de miras hazine1. Soğukkanlı olmak, vakur durmak iyidir. Bir de irmik helvası iyidir, bol fıstıklı ve tarçınlı. Yetim büyüdüğümden olsa gerek bizim evde normal zamanlarda pişirmezdi annem. Ölümü hatırlatırmış. Canın her çektiğinde birisinin ölmesini istemek daha mı iyi sanki.
Miras yolu ile intikallerde, veraset ve intikal vergisinin doğduğunu, mirasın Mısır’daki paşa dedenizden kalması halinde bile sizi kendisine mükellef ettiğini yazımın başında belirtmiştim.
Yasal varislerin çıkartmış oldukları veraset ilamına (ilgili sulh hukuk mahkemeleri veya noterlerden) ya da atanmış mirasçıların miras haklarını kanıtlamalarını müteakiben hisselerine düşen mallar 2015 yılı için aşağıdaki nispetlerde vergilendirilecektir.
Matrah |
Oran (%) |
İlk 200.000 TL için |
1 |
Sonra gelen 480.000 TL için |
3 |
Sonra gelen 1.060.000 TL için |
5 |
Sonra gelen 1.900.000 TL için |
7 |
Matrahın 3.640.000 TL’yi aşan bölümü için |
10 |
Bununla birlikte miras yolu ile intikallerde vergiden istisna edilecek tutarlar ise 2015 yılı için evlatlıklar dahil alt soy ve eşten her birine isabet eden miras hisselerinde 161.097 TL, altsoy bulunmaması halinde eşe isabet eden miras hissesinde 322.392 TL’dir.
Görüldüğü üzere, Kanun istisna uygulaması için soy bağı aramaktadır. Bu sebeple atanmış mirasçıların istisna hükümlerinden faydalanmaları mümkün değildir. Hatta soy bağı bile çok sınırlı tutulmuş, ölen kişinin anne, baba ya da kardeşleri bile istisnadan yararlanamamaktadır.
Kanun’un 4. maddesinde veraset yoluyla intikal eden ev eşyası ile murise ait zat eşyası ve aile hatırası olarak muhafaza edilen tablo, kılıç, madalya gibi eşyaların veraset ve intikal vergisinden müstesna tutulacağı hüküm altına alınmıştır.
Fakat Kanun’da “gibi” denilerek geniş bir yelpaze sunulduğu hissi uyandıran bu tip eşyaların intikal etmesi durumunda, eşyanın değerine göre beyanname verilmeden önce idarenin görüşünü almakta yarar vardır. Zira Gelir İdaresi 18/06/2007 tarih ve B.07.1.GİB.0.60/6003-161 sayılı özelgesinde; mirasçılara veraset yoluyla intikal eden silahları mal kapsamında değerlendirmiş, veraset yoluyla intikal eden silahların, murise ait zat eşyası ve aile hatırası olarak muhafaza edilen tablo, kılıç, madalya gibi eşya kapsamında değerlendirilmesini mümkün bulmayıp veraset ve intikal vergisine tabi tutulması gerektiğini ifade etmiştir.
Miras kalan ev ve araziler de beyanname verme aşamasında mirasçıları tedirgin eden bir diğer husustur. İnşaat sektöründe yaşanan gelişmeler ve büyükşehir arazilerinin kıymetlenmesi emlak bedellerinin de hızla yükselmesine sebep olmuş, bunun sonucunda İstanbul, İzmir ve Ankara gibi kentlerde konutlar astronomik fiyatlara çıkmıştır. Mamafih son yıllarda veraset tarikiyle gerçekleşen intikallere konu olan gayrimenkuller pek tabiidir istisna hadlerini aşmaktadır. Gayrimenkullerin beyanında dikkat edilmesi gereken husus, söz konusu gayrimenkulün değeridir. Veraset yolu ile veya ivazsız bir şekilde intikal eden gayrimenkullerin, ticari işletmeye dâhil olsun veya olmasın, ölümün veya ivazsız intikalin meydana geldiği yıla ait emlak vergisine esas olan vergi değeri ile beyan edilmesi gerekmektedir. Herhâlde bu uygulama boğaza nazır yalıya konan miraşçıları sevinçlere gark etmektedir.
Miras yolu ile intikallerde verginin matrahı tespit edilirken aşağıda yazılı giderler matrahtan indirilebilir. Bunlar;
1) Murisin geçerli belgelere dayanan borçları ile vergi borçları,
2) Türkiye Cumhuriyeti uyruğunda bulunan şahıslara ait mallardan yabancı memleketlerde bulunanlara isabet eden borçlar ile yabancı memleketlerde bu mallar dolayısıyla ödenen veraset ve intikal vergileri (Ancak, söz konusu borçlar ve vergiler beyan edilen malların değerini geçemez),
3) Cenazenin donanımı, gömülmesi ve ölüm olayının duyurulması amacıyla mirasçılarca gazeteye verilen ilan giderleridir.
Ayrıca, ölen kişinin sağlığında icra dairesine veya mahkemeye intikal etmiş ve takip edilmekte olan alacak ve borçları varsa, bu meblağlar beyannamede gösterilmek şartı ile alacak ve borçların vergileri tahakkuk ettirilerek tahsilleri icra dairesi veya mahkemenin vereceği kati karar veya hüküm neticesine göre tecil olunur.
Son olarak şunu söyleyelim, veraset yoluyla gerçekleşen intikallerde, veraset ve intikal vergisi beyannamesi ölen kimsenin ikametgâhının bulunduğu yerdeki vergi dairesine verilir.
İvazsız intikaller
Öncelikle şunu belirtmek gerekir ki; veraset yoluyla meydana gelen intikaller dışında kalan ivazsız intikallerde, istisna haddinin altında kalan tutarlar için beyanname verilmez. İvazsız intikallerin bir önemli farkı da veraset ve intikal vergisi beyannamesinin, tasarrufu yapan şahsın ikametgâhının bulunduğu vergi dairesine verilmek zorunda olmasıdır. Vergi nispetleri de farklıdır. 2015 yılı için uygulanacak vergi tarifesi aşağıda yer almaktadır:
Matrah |
Oran (%) |
İlk 200.000 TL için |
10 |
Sonra gelen 480.000 TL için |
15 |
Sonra gelen 1.060.000 TL için |
20 |
Sonra gelen 1.900.000 TL için |
25 |
Matrahın 3.640.000 TL’yi aşan bölümü için |
30 |
Bir şahsa ana, baba, eş ve çocuklarından (evlatlıktan evlat edinenlere yapılan intikaller hariç) ivazsız mal intikalinde yukarıdaki oranların yarısı dikkate alınır.
Genel olarak ivazsız intikallerde uygulanacak istisna tutarı 2015 yılı için 3.711 TL’dir.
Bir örnek ile konuyu somutlaştıralım.
Şöyle ki, bir baba 2 oğluna mallarını hayattayken pay etmek isterse, söz konusu işlem çocukları için ivazsız intikal sayılacağından yukarıda yer alan vergi oranlarının yarısı dikkate alınarak tarhiyat yapılması gerekmektedir. Böyle bir durumda, babanın 600.000 TL’lik malı olduğunu varsayalım. Her bir oğlun hissesinin de 300.000 TL. Bu durumda bir çocuğun vergisi, istisna tutarı olan 3.711 TL düşüldükten sonra kalan ilk 200.000 TL için yüzde 5, bakiye 96.289 TL için ise yüzde 7,5 olacaktır.
İvazsız intikal çok geniş bir konu olduğundan, sıkça karşılaşılabilecek durum ve olaylar üzerinden değerlendirme yapmak daha doğru olacaktır.
Gönül dostlarına alınan hediyeler
Kıskandığımız, gıpta ettiğimiz hayatları yaşamakla meşgul olan insanlara çoğu zaman alaycı ve küçümser gözlerle bakıyoruz. Fakat kocası ihale almış bir müteahhit eşinin, saçlarını sarıya boyatması neticesinde kocası tarafından son model bir ciple ödüllendirilmesi, hali vakti yerinde bir babanın oğluna, üniversite sınavında barajı geçerek gösterdiği üstün başarıdan dolayı “hadi biraz da sosyal arkadaş edin” diyerek hediye ettiği spor araba ya da cemiyet hayatının tanınmış çapkınlarından bir tanesinin fırtınalı bir aşka yelken açtığı sevgilisine aldığı göz kamaştırıcı mücevherler değil mi çoğumuzun keşkesi. Hâlbuki ne bedeller ödeniyor bu malların tasarruf hakkına sahip olmak için bir bilseniz.
Aman dikkat! Veraset ve İntikal Vergisi Kanunu’na göre, sayılan örneklerin tamamı ivazsız intikal olup Kanun’da belirtilen istisna tutarını aştıklarından vergiye tabidirler. İntikalin gerçekleşmesi ve malların hukuken iktisap edildiği tarihi izleyen bir ay içerisinde tasarruf sahibinin ikametgahının bulunduğu yerin vergi dairesine beyanname vermek suretiyle beyan edilmelidirler.
Şans oyunları, meşrubat kutularındaki açma halkaları ve TV yarışmaları
Her türlü ivazsız intikalin vergiye tabi olduğunu daha önce de ifade etmiştim. Yarışma ve çekilişlerde kazananlara ödenen ikramiyelerin istisna tutarını aşan kısmının da bu kapsamda değerlendirildiğini belirtmek gerek. Fakat çekiliş ve ikramiyelerden kazanılan tutar veya malların beyanı diğer ivazsız intikallerin beyanından farklılık göstermektedir.
Şöyle ki, veraset ve intikal vergisinde genel usul, ivazsız şekilde mal iktisap eden şahsın beyanname vermesidir. Bununla birlikte, 5602 sayılı Kanun’da tanımlanan şans oyunları ile gerçek ve tüzel kişilerce düzenlenen yarışma ve çekilişlerde kazananlara ödenen ikramiyeler üzerinden kesilen vergilerle ilgili beyanname verme ödevi karşılıksız intikali sağlayan kişiye yüklenmiştir. 28 ve 34 seri numaralı Veraset ve İntikal Vergisi Kanunu Genel Tebliğlerinde konu ile ilgili açıklamalar yapılmış olup, yarışma ve çekiliş düzenleyen gerçek ve tüzel kişiler, ödeyecekleri ikramiyelerin istisna tutarını aşması halinde, ikramiyelerin bu tutarı aşan kısmı üzerinden % 10 oranında vergi tevkifatı yapmak zorundadırlar.
Burada bir parantez açmak lazım, Milli Piyango İdaresi’nin düzenlemiş olduğu çekilişler vergiden muaftır.
Düzenlenen yarışma ve çekiliş sonucu ödül kazanan hak sahiplerinden veraset ve intikal vergisi beyannamesi vermeleri beklenmez. Tevkif edilen tutar nihai vergidir. Fakat bu demek değildir ki, verginin mükellefi çekilişi düzenleyen kişi veya kuruluştur. Ödüle ilişkin veraset ve intikal vergisini sorumlu sıfatıyla beyan eden kişi veya kuruluş doğacak olan vergileri hak sahiplerinden isteyebilir. 28 Seri Numaralı Veraset ve İntikal Vergisi Genel Tebliğin’de konuya ilişkin çok detaylı açıklama ve örnekler bulunmaktadır.
Yarışma ve çekilişlerde verilecek ödüllerin mal veya eşya gibi aynî ürünler olması durumunda kazanan şahıslara sağlanan menfaatler; KDV ve ÖTV gibi diğer işlem vergilerini de içereceğinden, veraset ve intikal vergisi matrahını oluşturacak tutar, işlem vergilerini de kapsayacaktır.
Böyle bir durumda meşrubat kutularındaki açma halkalarından çıkacak spor arabalar ya da televizyondaki yarışmalarda kazanan çiftlere verilen ödüllerin vergisi çok ciddi meblağlara ulaşabilmektedir. Yarışmayı ve çekilişi düzenleyen kuruluşun kazanan şahıslardan doğacak vergileri ödemesini istemesi halinde pek çok hak sahibi, ödülünden feragat etmek ya da asıl ödül bedelinden çok daha ufak ikramiye bedellerini almaya ikna olmaktadırlar.
Tevatürdür, yarışmalarda ödül kazanan çiftler, vergisini ödeyebilecek kadar para biriktirip, ödülü teslim almaya geldiklerinde kucaklarında bir de bebekleri olurmuş.
Yurtdışında oynanan kumar ve yabancı internet sitelerindeki müşterek bahisler
Veraset ve intikal vergisi açısından, kumarı ya da bahsi kazanan Türk vatandaşı olduğu sürece ivazsız intikalin nerede gerçekleştiğinin bir önemi yoktur. Üstelik yurtdışında kumar ve müşterek bahisleri organize eden kişi-kuruluşların dağıtılan kazançlardan vergi tevkifatı yapma olanakları bulunmadığından, verginin mükellefi olan şanslı kişiler; kendi veraset ve intikal vergisi beyannamelerini diğer ivazsız intikallerde olduğu gibi paranın ya da malın iktisabından sonraki bir ay içerisinde vermekle yükümlüdürler.
Bağış ve yardımlar
Kanun, hibe yoluyla veya herhangi bir tarzda olan ivazsız iktisapların tamamını ivazsız intikal olarak nitelediğinden vakıflara (Bakanlıkça vergi muafiyeti tanınan) ve kamu kurumlarına yapılan bağışlar ile bilimum sadakalar verginin konusuna dahil edilmiş olmalarına rağmen istisna edilmişlerdir.
Son söz
İnsan bazen düşünüyor, gelirin her unsurunun vergisi var, her türlü servet aktarımının vergisi var, yapılan her işlemin ayrı vergisi var. Ne çok vergimiz var.
Bu söz Volkan Mekengeç tarafından bulundu.
Volkan Mekengeç
Instagramda Vergi Dairesiyle Karşılıklı Takip
Volkan Mekengeç
Instagramda Vergi Dairesiyle Karşılıklı Takip
Geride bıraktığımız on yılın başlarında okyanusun ötesinde bir adam çıkıverdi ve “ Change, we need!” yani “Değişime ihtiyacımız var!” dedi. Sonrasında değişti her şey.
Derken bir başka adam akıllı telefon adını verdiği şeyi keşfetti, öğrendik ki değişim diyen adamın ülkesi bu zat-ı muhteremi yıllarca akıllı telefonu keşfetsin diye türlü yollarla desteklemiş. Keşfedilen cihaz bizi tüm gün internete bağlı hale getirdi. Bir şeye sıkıca bağlanmak insanı bağımlı yaparmış, kanıtlandı.
Gelişmelerin sosyal etkileri olur; peşi sıra sosyal medya adı verilen soyut mecralar türedi. Meğer değişim diyen adamın ülkesi, soyut mecralar oluşsun diye de türlü desteklerde bulunurmuş. Yaratılan sosyal mecralarda insanlık yeni bir dünya kurdu, artık hangi coğrafyada olduğunuzun hiçbir önemi kalmamıştı. Sıradan insanoğlu, sıra dışı bir olaya şahit olduğunda ya da sıra dışılığın kendisi olduğunda kurulan yeni dünyanın dikkatini çekiyor, önceki dünyanın tarihinde dönüm noktaları yaratmış türdeşlerinden daha bilinir hale geliyordu.
Değişim devam ediyor, sonuçlarını gelecek kuşaklar tartışsın. Bizim bu yazıda tartışacağımız konu, yeni düzende para kazanmayı öğrenen küçük burjuvanın eski düzene göre nasıl vergilendirileceğidir.
Sosyal medyada kazanç
Antropologların modern insan olarak adlandırdığı Homo Sapiens iki yüz bin yıllık yolculuğunda pek çok badire atlattı. Hala başımızı belaya sokmaya devam ediyoruz ama diğer türleri saf dışı bırakmamızın altında yatan temel sebep aklımızı kullanmamız ve değişen şartlara çabuk adapte olma özelliğimizdir.
Kapitalist sistemde var olma mücadelesi para kazanmak suretiyle gerçekleştiriliyor. Para kazanabilen insan soyunu devam ettirebilirken, kazanamayan ne yazık ki bu dünyada kendine yer edinemiyor. Peki ya yeni dünyada?
Eski dünyada beş asır önce ortaya çıkan “girişimci” insanlar, genetik kodlarında yazılı olan adapte olma özelliklerini pek çabuk yeni dünyada test ettiler.
İlk başlarda ticaret erbabının somut mağazaları sanala taşımasıyla başlayan e-ticaret, bugün sayısız metotla icra ediliyor. Sosyal medya üzerinde yeteneklerini sergileyen insanların çok geniş kesimlere hitap etmelerini bir tanıtım fırsatı olarak gören tacirlerin kazan-kazan prensibiyle yetenekli kişileri reklam vasıtaları haline getirmeleri konuya çok güzel bir örnek teşkil etmektedir.
Sanal dünyayı irdelemeyi kendine şiar edinen Onur Elele, daha önce yayınlamış olduğu yazısında Twitter gelirlerinin vergilemesini ele almış, işverenlerin sevk ve idaresi altında hareket eden Twitter kullanıcılarının, tanıtımını yaptıkları firma ürünleri veya fikirler karşılığında elde ettikleri kazancın türünü ücret geliri, bir organizasyon inşa etmek suretiyle ürün veya fikir tanıtımı yapmak için ortak hareket eden kullanıcıların işverenlerden elde ettikleri kazançları ise ticari kazanç olarak nitelemişti.
Üstadın Instagram hesabı olmadığından mütevellit değinmediğini zannettiğim konuya değinelim.
Mağara resimlerinden selfiye
Sanal dünyada kazancın türü, kazanç elde edilen mecranın mahiyetine ve o mecrada yapılan faaliyete göre değişiklik arz edebilmektedir.
Bugün Instagramda kullanıcılar çoğunlukla cep telefonlarından çekmiş oldukları fotoğrafları paylaşmakta, dikkat çekebildikleri düzeyde takipçi elde etmektedirler. Belli bir sayının üzerinde takipçisi olan hesap sahiplerine firmalar, kendi ürünlerinin fotoğraflarını çekip paylaşmaları karşılığında ciddi meblağları gözden çıkartmaktalar.
Bazı firmalar ise belki hesap sahibini yeteneksiz bulduklarından hazır fotoğrafların paylaşılmasını istemekteler. Her iki durumda da firmanın saiki reklamken, instagram kullanıcısının faaliyeti talebe göre değişiklik göstermektedir. Bu durum tabii ki vergilendirmeyi de değiştirecektir.
1) Instagram kullanıcısının kendiliğinden çektiği ürün fotoğrafını firmaya satması durumu
Instagram hesabı sahibi, kendi iradesi ile karar verip çekmiş olduğu ticari ürün fotoğrafını firmaya satması durumunda yapılan faaliyetin fotoğrafçılık olduğu, fotoğrafçılığın Gelir Vergisi Kanunu’na göre serbest meslek kazançlarına dahil olduğu iddia edilecektir. Kanun’a göre serbest meslek faaliyeti; sermayeden ziyade şahsi mesaiye, ilmi veya mesleki bilgiye veya ihtisasa dayanan ve ticari mahiyette olmayan işlerin işverene tabi olmaksızın şahsi sorumluluk altında kendi nam ve hesabına yapılan faaliyettir.
Kanunun 18’inci maddesine göre fotoğraf bir eser sayılmakta ve eserin elden çıkartılmasından sağlanan kazançlar gelir vergisinden istisna edilmektedir.
Fakat 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nun 1’inci maddesinde eserin tanımı “Sahibinin hususiyetini taşıyan ilim, edebiyat, musiki, güzel sanatlar ve sinema eserleri sayılan her nevi fikir ve sanat mahsulleri.” olarak yapılmıştır. Kanun’un ruhundan esere verilen önemin, onun korunmasıyla doğru orantılı olduğu anlaşılmaktadır. Devlet açısından eserin korunması ise ancak toplumun kültürünü geliştiren, zenginleştiren ve ona katkıda bulunan fikri ürünler için sağlanmaktadır.
Gelir Vergisi Kanunu'nun 18’inci maddesiyle getirilen istisnanın amacı da, bu şekilde toplum kültürüne katkıda bulunan sanatçıların eser üretmekteki devamlılıklarını sağlamak, teşvik etmektir. Uygulamada, sanatçı mükelleflerin istisnadan faydalanabilmesi için eserlerinin gerçekten eser olduğunu Kültür Bakanlığı’na onaylatmaları gerekmektedir. Bakanlık çalışanları eserin niteliğine karar vermektedirler. Bendenizin sanatın sanat için mi yoksa toplum için mi yapılması gerektiğine ilişkin görüşünün, ruhumuzu besleyen bu mana pınarında fuzuli bir köpük kadar değeri yoktur. O işi sanatın üstatlarına bırakıyorum.
Firmaların bu şekilde iktisap edecekleri eserlere ilişkin olarak, Gelir Vergisi Kanunu’nun 94’üncü maddesinin birinci fıkrasının 2/a bendi hükmüne göre, 18’inci madde kapsamına giren serbest meslek işleri dolayısıyla hak sahiplerine yapılacak ödemelerden, ödemenin miktarına bakılmaksızın % 17 oranında gelir vergisi tevkifatı yapmaları gerekmektedir. İstisna hükümlerinin 94. maddede yazılı tevkifatlara şümulü olmayacağından bu tevkifat eser sahibinin ödeyeceği nihai vergi olacaktır.
Kurumların, istisna hükmünden yararlanamayan serbest meslek erbabına yaptıkları ödemeler üzerinden ise % 20 oranında tevkifat yapmaları gerekmektedir. Buna ek olarak, Instagram kullanıcısı, mutat olarak sürdürdüğü serbest meslek faaliyetinden ötürü gelir vergisi mükellefiyeti tesis ettirmeli ve kazancını yıllık gelir vergisi beyannamesi ile beyan etmelidir.
2) Fotoğrafın firma tarafından sağlanması, hesap sahibinin aynen paylaşması durumunda
Instagram gibi büyük sosyal mecralarda kullanıcı hesapları 2 farklı tür olarak karşımıza çıkmaktadır. İlki pek çoğumuzun sahip olduğu ve sosyal mecra yönetimince hazırlanan genel kullanıcı hükümlerine tabi hesaplar, diğeri ise halka mal olmuş ünlü kişilerin sosyal mecra yönetimiyle birlikte hazırladıkları hak ve hukuk mutabakatı yapılarak oluşturulan buna mukabil kendi özel hukukunu haiz sözleşmelerden doğan hak devirlerine müstenit hesaplardır.
Bu tür hesaplara sahip Instagram kullanıcılarının firmalardan temin etmiş olduğu fotoğrafları herhangi bir değişiklik yapmadan firmaların sevk ve idaresi altında hesabında paylaşması halinde Instagramdaki kullanıcının sahip olduğu hesabın hukuki statüsü önem kazanmaktadır. Zira söz konusu hesap hukuken kullanıcının adına tescil edilmiş, onun rıza ve isteği dışında kimseye devredilemez, kapatılamaz, durdurulamaz niteliklere sahipse, kullanıcının bir gayrimaddi hak sahibi olduğundan söz edilecektir.
Gelir Vergisi Kanunu’na göre gayri maddi hakkın (telif) hak sahipleri tarafından kiralanması serbest meslek kazancı sayılmaktadır. Nitekim Instagram kullanıcısının faaliyeti, sanal dünyada sahip olduğu bir alanı (hakkı) reklam yapılması amacıyla bir başkasına kiraya vermesinden öte bir şey değildir.
Gelir Vergisi Kanunu’na göre ticaret şirketleri gerçek kişilere serbest meslek kazancına giren ödemelerden yüzde 20 gelir vergisi tevkifatı yapmaya mecburdurlar.
Bununla beraber, Instagram kullanıcısı elde etmiş olduğu kazancı yıllık gelir vergisi beyannamesi ile beyan etmek zorundadır.
3) Fenomen olan Instagram kullanıcılarının hem ürün fotoğrafı çekmeleri hem de paylaşmaları durumunda
Böyle bir durumda iki farklı kazancın elde edildiği söylenebilir. Şöyle ki, firmanın talebi üzerine Instagram kullanıcısının eşyanın fotoğrafını çekerek paylaşmasından elde ettiği gelirin serbest meslek kazancı olarak değerlendirilmesi gerektiğini ifade etmiştik. Hesap sahibinin kendi çekmiş olduğu fotoğrafı paylaşması ve bu paylaşım karşılığında da ayrıca ücret alması durumunda eserlerin teşhiri faaliyetinden de söz etmek mümkündür.
Gelir Vergisi Kanunu’nun 18. maddesine göre eserlerin neşir, temsil, icra ve teşhir gibi suretlerle değerlendirilmesi karşılığında alınan bedel ve ücretler gelir vergisinden istisna edilmiştir. Binaenaleyh, müelliflerin Instagramda fotoğraflarını teşhir etmelerinden elde ettikleri kazançlarda istisnadır. Fakat yazımızın başında belirtmiş olduğumuz gibi bu istisnadan faydalanılması da eserin Kültür Bakanlığı’nca onaylanması şartına bağlanmıştır.
Bu şart sağlandığı takdirde kurumların eser sahiplerine çekmiş oldukları fotoğraflar ve fotoğrafların instagram hesaplarından teşhir edilmesinden dolayı ödemiş oldukları ücretler %17 oranında gelir vergisi tevkifatına tabi tutulması gerekirken, şartın sağlanmadığı hallerde uygulanması gereken tevkifat oranı %20’dir.
Instagramda yapılan tanıtım işleri KDV’ye tabi midir?
Yazımızın başında yeni dünyayı eski dünya düzeninde vergilemeye çalışmaktan bahsetmiştik. Katma Değer Vergisi bu aforizmanın yarattığı gri alanlardan bir tanesi. Zira KDV Kanun’un 1. maddesinde “Türkiye'de yapılan ticarî, sınaî, ziraî faaliyet ve serbest meslek faaliyeti çerçevesinde yapılan teslim ve hizmetler ile diğer faaliyetlerden doğan teslim ve hizmetlerin” KDV’ye tabi olduğu ifade edilmektedir.
İşlemlerin Türkiye’de yapılmasından kasıt, malların teslim anında Türkiye'de bulunmasını ve hizmetin Türkiye'de yapılmasını veya hizmetten Türkiye'de faydalanılmasını ifade etmektedir. Sınırları olmayan bir dünyada hangi işlemin hangi ülkede ya da Türkiye’de mi yapıldığına nasıl karar verilebilir.
Instagram kullanıcısının Türkiye’de ikamet edip etmediği ya da çekmiş olduğu fotoğrafları Türkiye’de çekip çekmediği, kullanıcının hesabında ürün reklamı yapmak gayesinde olan firmaların bu tanıtım faaliyetinden salt Türkiye’de faydalanıp faydalanmadığına karar vermek imkansız ve beyhudedir. Fakat reklamı yapılan ürünlerin Türkiye’de de ticarete konu edilmesi durumunda katma değer vergisine konu işlemin doğduğu, bu hizmetlere münhasıran katma değer vergisi hesaplanması gerektiği iddia edilebilecektir.
Kanun koyucunun internet reklamları için yapılacak teslim ve ifa edilecek hizmetlerin KDV’nin konusuna girip girmediğine ilişkin bir düzenleme yapması hepimizi sevindirmez miydi?
Sonuç
Maliye Bakanlığı’nın çağa ayak uydurup para hareketlerini çok kolay takip edebildiği günümüzde, sosyal medyadan para kazanan kişilerin anayasal sorumluluklarını hatırlamalarında fayda vardır.
Ne diyor kuruluş sözleşmemiz vergi ödevi ile ilgili olarak; “Herkes, kamu giderlerini karşılamak üzere, mali gücüne göre, vergi ödemekle yükümlüdür.”
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın vatandaşlara yüklemiş olduğu sorumluluk internet hesap sahipleri tarafından iyi niyet çerçevesinde yerine getirilmeye çalışılması, internet sayesinde elde etmiş olduğumuz ifade özgürlüğü ve haber alma haklarımızın savunulması gerektiğinde bir direniş bilinci de oluşturacaktır.
Ayrıca, bugüne kadar sosyal medya ikonlarının kapısının vergi inceleme elemanlarınca çalınmamış olması, yarın çalınmayacağı manasına gelmez. Vergi ödevi iyi niyet çerçevesinde yerine getirildiği sürece bu işten kimse zararlı da çıkmaz.
Yazımızı sonlandırırken herkesin yeni yılını kutlar, 2016 senesinin bolca “like” ve “takipçi” getirmesini dileriz.
Volkan Mekengeç